Genel Lider Temel Karamollaoğlu haftalık basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
“Muhterem arkadaşlar, kıymetli basın mensupları, ekranları başında bizleri takip eden değerli vatandaşlarımız; hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Bugün basın toplantımız münasebetiyle tekrar sizlerle bir ortaya geldik.
Geçtiğimiz hafta sonunda İstanbul’da siyasi parti önderlerinin ve temsilcilerinin, sivil toplum örgütlerinin ve çok farklı kesitlerden konukların iştiraki ile vefatının 11. yıl dönümünde Necmettin Erbakan Hocamızı andık.
Bu yılki anma programında bir kere daha Erbakan’ın nezaketi, siyaseti, farklı fikirlere yönelik insani tavrının herkes için örnek olduğunu gördük.
Hocamız vesilesiyle farklı partilerin bir ortaya gelmesinden ötürü mutlu olduğumuzu belirtmek isterim. Siyasi yelpazenin farklı kanatlarında olup, toplumun farklı bölümlerini temsil etseler de tüm iştirakçilerimizin yapmış olduğu konuşmalarda Erbakan Hocamız hakkında olumlu ve samimi değerlendirmeleri vardı.
Ben bu vesileyle programa iştirak eden iştirakçilere teşekkür ediyor, Hocamızı da tekrar rahmet ve minnetle anıyorum.
Necmettin Erbakan;
Ulusal Görüş’ün kurucu lideri
54. Hükümetin Başbakanı
Saadet Partimizin merhum Genel Başkanı
Türkiye’nin ve İslam aleminin ise Hocası’ydı.
Dünya Kudüs Haftası
Sayın arkadaşlar,
İçerinde bulunduğumuz bu hafta; Dünya Kudüs Haftası…
Yıllardır dinmeyen bir işgal ve bu işgalde gerçekleştirilen zulüm bütün Müslümanların yüreğini sızlatıyor.
Ve insan haklarını hiçe sayarak; bayan, çocuk, yaşlı gözetmeksizin vefat yağdıran terör devleti İsrail karşısında dünya suskunluğunu koruyor.
Dünya bir yana dursun maalesef iktidarın İsrail’e olan yaklaşımı bile bu terör devletinin daha da şımarması için kâfi de artar.
Herzog’un ziyaretiyle kendini daha keyifli addedecek olan bir Cumhurbaşkanımız var, maalesef…
Bunu ben söylemiyorum, kendisi söylüyor. Bu ziyaretle keyifli olacakmış…
Aklınızı başınıza, vicdanınızı yüreğinize devşirin!
Sizin İsrail’le olan bu münasebetlerinizi ne akıl kabul eder ne de vicdan!
Bu ziyaret şimdi gerçekleşmemişken içinde bulunduğumuz Kudüs Haftasını bir fırsat bilin, ona nazaran bir fikir ve vicdan muhasebesi yapın.
Herzog’un elindeki Müslüman kanı elinize bir sefer bulaşırsa bir daha çıkmaz bunu da yeterli bilin.
Yarının Türkiye’si İle Eski Türkiye Defterini Kapatacağız
Değerli Basın Mensupları,
Türkiye için, milletimiz için, geleceğimiz için tarihi bir günü geride bıraktık. Bildiğiniz üzere 6 parti ile birlikte hazırlanan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metnimizi milletimizle paylaştık.
Bu mutabakatın yalnızca önümüzdeki seçim için değil Türkiye’nin geleceği için, önümüzdeki yüzyılı için çok kıymetli ve tarihi olduğu kanaatindeyiz.
Eski kaygıların, küflenmiş tartışmaların, herkesin yorulduğu kısır çekişmelerin hakim olduğu Türkiye defterini kapatmak istiyoruz. Kinden ve rövanş almaktan beslenen siyasete son vermek istiyoruz.
Zira dünün kinini tutanlar, bugün adaleti sağlayamazlar.
Geçmişe takılıp kalanlar yarınları kuramazlar.
Bizler ise Adil Devlet’in tesis edildiği yarınları kurmakta kararlıyız.
İnsanların kendilerini dışlanmış hissettiği; kimliğinden, inancından, hayat usulünden ve fikrinden dolayı temel hak ve hürriyetlerinin elinden alındığı, baskı ve zorbalığa maruz kaldığı, devletin rastgele bir fikir ve hayat biçimine nazaran “makul ve makbul” sayıldığı aksi halde damgalandığı bir Türkiye defterini kapatmak istiyoruz.
Ve biz, atmış olduğumuz imzalarla o sayfayı kapatmakta olduğumuza inanıyoruz.
Biz, geçmişin dehşetlerini, bugünün ümitsizliklerini bir kenara bırakıp Yarının Türkiye’si için elimizi taşın altına koyuyoruz. Bedeli ne olursa olsun, Türkiye için bu adımı atmaya kararlıyız.
Yarının Türkiye’sinde “Eski Türkiye”ye ilişkin hiçbir şey olmayacaktır. Eski Türkiye’nin vesayetine, endişelerine, dertlerine, ümitsizliğine, asla yer olmayacaktır.
Yarının Türkiye’sinde baskıya, zorbalığa, adaletsizliğe, güvensizliğe, ümitsizliğe yer olmayacaktır.
Zira Yarının Türkiye’si adalet ve hukuku önceleyen, temel hak ve hürriyetlerin teminat altına alındığı, liyakatin, ehliyetin, şeffaflığın temel alındığı “adil devlet” ile inşa edilecek.
**
Biz Saadet Partisi olarak; darbelerin ve vesayetin mağduriyetlerini yaşamış bir parti olarak Yarının Türkiye’sinde bir daha birebir kaygılar yaşanmaması için o masadayız.
Kazanılmış haklarını kaybetmekten korkanların, bu endişeleri yüzünden adaletsizliğe ve çürümüşlüğe razı edilmek istenenlerin buna mecbur olmadıklarını göstermek için o masadayız.
Ve biz, Saadet Partisi olarak, herkes için “İnsanca Yaşam”ı mümkün kılan “Adil Devlet”i kurmak için o masadayız.
**
Milletimiz şunu bilsin ki; bu ülkede bir daha üniversite önlerinde turnikeler kurulmayacak.
Hiçbir gencimiz, ikna odalarında mobbinge ve baskıya maruz kalmayacak.
Hayat üslubundan dolayı hiçbir vatandaşımız ayrımcılığa, haksızlığa uğramayacak.
Milletimiz bilsin ki, hiç kimse köhnemiş fikirlerini bu millete dayatma hevesinde bulunamayacak.
Ve milletimiz şunu da bilsin ki, hiç kimse artık bu dehşetleri köpürterek milletin iradesini berbata kullanamayacak.
Mevti gösterip sıtmaya razı edemeyecek.
Bağışıklığı güçlü, dirençli ve güçlü bir Türkiye inşa edeceğiz. Adeta mikropları ve virüsleri kabul etmeyen sağlıklı bir beden üzere, sağlıklı bir Türkiye kuracağız daima birlikte.
Kimse ümitsizliğe kapılmasın;
Adaletsizlik içinde yaşamak oluyor da Adil Devlet niye olmasın!
Zengini daha varlıklı, yoksulu daha yoksul yapan bir sistem oluyor da Adil Paylaşım niye olmasın!
Gece gündüz çalışıp açlık hududunda yaşatan bir düzensizlik oluyor da hepimiz için İnsanca Ömür neden olmasın!
Adil Devlet kesinlikle kurulacak, Adil Paylaşım kesinlikle yapılacak ve İnsanca Hayat tesis edilecek!
Bundan kimsenin kuşkusu olmasın!
Savaş Değil Barış, Çatışma Değil Diyalog
Gündemi bir haftadır meşgul eden bir öteki husus ise hepimizin bildiği üzere Rusya ile Ukrayna ortasında yaşanan gerginlik. Maalesef, bölgemizi ve tüm dünyayı tehdit eden bir çatışma, bir işgal teşebbüsüne tanıklık ediyoruz.
Rusya, bağımsız bir devlet olan Ukrayna’yı kendi siyasi çizgisine çekmek için Milletlerarası hukuka muhalif bir formda dünyanın gözü önünde bir işgal teşebbüsünde bulunuyor.
Bundan ötürü, bölgedeki barışı ve istikrarı tehlikeye atacak bu adımdan telaş duyduğumuzun altını çizmek isterim. Rusya’nın hukuk tanımayan bu yaklaşımını kınıyoruz.
Bununla birlikte, Batı dünyasının Ukrayna’daki bu durumu kullanarak, daha açık bir sözle bu krizi körükleyerek Rusya’yı denetim altına almak istemesinin bedelini de mazlum Ukrayna halkı ödememelidir.
Hem Batı’nın hem de Rusya’nın Ukrayna üzerinden kendi emellerini gerçekleştirmek istemeleri ne yazık ki Ukrayna halkını güç durumda bırakmaktadır.
Biz bu bağlamda, krizin diplomasi ve diyalogla çözülebileceğini, hem Batı’nın hem de Rusya’nın yayılmacı siyasetlerinden vazgeçmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Kıymetli Arkadaşlar,
Tabi bu noktada Türkiye de bölge ülkelerden biri olarak bu krizden etkileniyor. Türkiye Montrö Sözleşmesi’nin kendisine sağladığı hakları çok yeterli kullanmalı ve böylelikle savaşın ülkemizi daha da etkilemesinin önüne geçmelidir.
Çeşitli çıkar kümelerinin yönlendirmelerine, dolduruşlarına gelmeden, ülkemizi çatışma ortamına çekecek adımlardan kesinlikle kaçınmalı ve Memleketler arası hukukun gereği neyse o yapılmalıdır.
Savaşı değil barışı, çatışmayı değil diyaloğu temel alan bir dış siyaset ekseni temel alınmalıdır.
Bu bağlamda bütün bunlar D-8’lerin kıymetini bir defa daha gün yüzüne çıkarıyor.
Dünyanın, barışı lisanından düşürmeyen birliklere değil; sahiden barışı tesis edecek adımlar atan bir birliğe gereksinimi var.
Türkiye ivedilikle D-8’lere öncülük etmeli ve önder ülke pozisyonuna yükselmelidir.
MUTFAKTAKİ YANGIN AİLEYİ SARSIYOR
Pahalı Arkadaşlar,
Uzun bir müddettir olduğu üzere gündemimizin bir öteki kıymetli unsuru tabi ki iktisat. Berbat idare ve berbat idareye devam etme ısrarı ne yazık ki her geçen gün daha da berbata giden bir iktisat tablosu olarak karşımıza çıkmaya devam ediyor.
Son yapılan araştırmaya nazaran dört kişilik bir ailenin sağlıklı, istikrarlı ve kâfi beslenebilmesi için yapması gereken aylık besin harcaması meblağı, yani bilinen sözle açlık sonu 4 bin 552 lira olarak belirlenmiş.
Besin harcaması ile giysi, konut, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim, sıhhat ve gibisi muhtaçlıklar için yapılması zarurî öbür aylık harcamalarının toplam meblağı, yani yoksulluk sonu ise 15 bin 139 lira olmuş.
Bugün Türkiye’de yıllarca çalışmakta olan bir memur bile 15 bin lira maaş alabiliyor mu? Devletin ete kemiğe büründüğü, devlet hizmetlerini yürüten memurlarımız bile yoksulluk hududu altında yaşıyorsa, Türkiye’nin büyüdüğünü, zenginleştiğini söyleyenler bunu nasıl söyleyebiliyorlar?
Ülkemizde bekar bir çalışanın “Yaşama Maliyeti” ise 6 bin liraya yaklaşmış durumda.
İşte geçinmenin bu kadar sıkıntı, sağlıklı beslenmenin bu kadar lüks olduğu bir periyotta gençlerimiz de artık aile kuramaz hale geldi maalesef.
Toplumun en temel yapı taşı olan, nitelikli jenerasyonların yetişmesi için vazgeçilmez olan “aile kurumu” ekonomik sebepler nedeniyle sarsılıyor.
Gençlerimiz iş bulmakta zorluk çektiği ya da iş bulsa bile geçinemediği için evlenemiyor aile kuramıyor. Aileler ise geçim zorluğu ve yoksulluk nedeniyle çatırdayan ilgilerde yıpranıyor. Yoksulluk ve mahrumluk kaynaklı olarak aile içi şiddet olayları artıyor. Toplumsal yapı çözülüyor.
Besin enflasyonu, her geçen gün artan doğalgaz, elektrik, ulaşım bedelleri dar gelirli vatandaşın belini daha da büküyor.
Bu ömür şartlarında, bu kadar yüksek enflasyon ortamında mevcut gelir imkanları ile gençlerimiz nasıl yuva kuracak ta konut, bark, otomobil, çoluk çocuk sahibi olacaklar.
Makus iktisat idaresi yalnızca cepleri, mutfakları yakmıyor. İnsanların yuvasını yıkıyor. Aile yapımızı yok ediyor.
Nüfus istatistiklerine baktığımızda Türkiye’de nüfusun giderek yaşlandığını, doğum oranlarının azaldığını görüyoruz. Yani Türkiye, evvelden olduğu üzere artık genç nüfuslu bir ülke kategorisinden yavaş yavaş çıkıyor.
Gelecek projeksyonlarına baktığımızda ülkemizin genç nüfusunun ilerleyen yıllarda azalacağı görülüyor.
Bir vakitler en büyük övünç kaynağımız olan ve en kıymetli servetimiz olarak gördüğümüz genç nüfusumuzu koruyamazsak Türkiye’yi nasıl ileriye taşıyacağız bunu düşünmek zorundayız.
Bizler kimin kaç çocuk yapacağı söylenmeden evvel tüm çocuklarımızın sağlıklı, istikrarlı, tertipli beslenmesine imkan sağlayan “insanca yaşam”ın kurulması gerektiğini düşünüyoruz.
Zira insan onuruna yaraşır bir ömür lüks değil haktır…
Saadet Partisi olarak, aile yapımızı, gençlerimizin geleceğini, Türkiye’nin geleceğini tehdit eden bu berbat gidişe dur demek, bu gidişi aksine çevirmek istiyoruz ve daima birlikte bunu başaracağız.
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı
